Evlerinde gazetelerini okuyup, kahvelerini yudumlarken, hadi canımız sıkıldı, 103 kişi ile bir oyun oynayalım mı dedi koskoca emekli askerler? Gece yarısı organize olalım, altında tam 103 emekli amiralin imzası olan ve “Yüce Türk Milletine!” diye başlayan bir bildiri yayınlayalım, emeklilikten canımız sıkıldı, bari millete parmak sallayalım…
Sizin gemi batar, o parmaklar da kırılır beyler!
“Usul esastan önce gelir.”diye öğretmediler mi size?
Darbenin dilinin de tam olarak bu dil olduğunu bilmeyecek kadar devlet adamlığınız yok muydu?
Yoksa tam olarak yapmak istediğiniz mi buydu?
Nasılsa siyasi aklı kısa birileri çıkar; “Dünyanın neresinde emekli askerler darbe yapar, yahu?” diye üstünü kapatmaya çalışırdı değil mi?
Bazen sıvamaya çalıştığınız elinize yapışır, aman ha…
Oysa ülkemizde 1946’daki demokratik seçimlerle çok partili hayata geçiş yapıldığından beri, bazen iç güvenlik, bazen de bazı yasalar bahane edilerek demokratik yaşamın sekteye uğradığını; ya meşru hükümetlerin istifaya zorlandığını, yahut meşru hükümetlerin alaşağı edildiğini yaşı yetenler yaşadı, yetmeyenler de milli tarihimizden bilirler.
Biz yine de yakın tarihimizden örneklerle hatırlatalım:
Bu darbe ile Türkiye ilk kez askeri vesayet ile tanıştı. Başbakan Adnan Menderes’in, Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idamına kadar giden bir süreci bu millet yaşadı.
Menderes’in hürriyet istiyoruz diye boğazını sıkanlar, gerçekten hürriyet mi arıyorlardı?
Sonuç demokrasiye kanla kara bir leke sürülmesidir.
Yıllar sonra Çorum olaylarını soruşturan dönemin Cumhuriyet Başsavcısı Ertem Türker, "Aynı silahın hem sağcının hem de solcunun eline verildiğini tespit ettik." diyecekti.
Kardeş kardeşe kırdırıldı, Abdi İpekçi suikasti, Çorum ve Kahramanmaraş olayları yaşandı.
Darbeden 34 yıl sonra 2014 yılında görülen davada, darbeci Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya için müebbet hapis cezası ile rütbelerinin sökülmesi ve her ikisinin de orgenerallikten erliğe düşürülmesi cezası verilmişti, ancak Yargıtay kararından önce Hak divanına çıkmaları vaki oldu.
Adına Postmodern darbe denilen bu darbe ile, Türkiye'de siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarda peşpeşe açıklamalar yapılacak, kararlar alınacaktı.
Lakin millet uyanmıştı artık, bildiriye yönelik cevabı da çok sert oldu. Peşinden 22 Temmuz'da erken seçime gidildi ve AK Parti oylarını yüzde 34’den % 47'ye çıkardı.
Taksim parkında Topçu Kışlasının kaldırılması talebi ile başlayan süreçte, hükümetten istenilenin ağaç ve çevre sevgisinden öte, ülke ve bölge politikası ile ilgili olduğu gün yüzüne çıktı; yabancı basına parlatılarak yapılan şovlardan da eli boş döndüler.
Durmadılar…
Ankara semalarında alçak uçuş yapan savaş uçakları TBMM, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Emniyet ve TÜRKSAT'ı bombaladı.
Gölbaşı'ndaki Emniyet Genel Müdürlüğü Havacılık Daire Başkanlığına bomba atarak 7 kişinin şehit olmasına, Gölbaşı'ndaki Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekat Daire Başkanlığına bomba atarak 44 polisimizin şehit olmasına neden oldular.
TRT'ye giden darbeciler saat 00.13'te canlı yayında zorla darbe bildirisi okuttu.
251 vatandaşımız şehadete erdi. Yüzlerce askerimiz ve sivil vatandaşımız yaralandı.
Darbe teşebbüsüne karşı vatanın her karışında Türk milletince gösterilen direniş ve kararlı duruş, "Türk Milletinin muhtaç olduğunda damarlarındaki asil kanın farkında olduğunu iç ve dış düşmanlara bir kez daha gösterdi.
Anlıyorum ki, tüm bu ortak aklın vazifesi bir.
Milletin oylarıyla seçtiği meşru hükümetlere karşılar.
Efendiler! Bu milletin bir hafızası var.
Bu millet ariftir, kantarı da belindedir.
Emin olun ki, meşru zeminde sandıkta milletin emanet ettiği anahtara her daim hizmetkar olmanın derdinde olacağız.