İsmail AKAR


Libya Gerçeği


Libya Gerçeği
İsmail AKAR

İsmail AKAR

E-Posta : afyongunfm@hotmail.com

Geçen hafta TBMM yapılan tezkere oylaması sonucu Libya’ya asker gönderme yetkisi çıktı. Bu konuda ne zaman nasıl gönderileceği cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından belirleyecek.

Önce Libya’nın tarihsel sürecine bakarak bu olayı daha net anlaşılır hale getirmek lazım. 

Libya çölü

Libya Akdeniz kıyısındaki bir Kuzey Afrika ülkesidir. Doğusunda Mısır, batısında Tunus ve Cezayir, güneyinde de Nijer ile Çad bulunur.

Libya’da NATO müdahalesinden önce 6,5 milyon kişi yaşamaktaydı. Ülkenin topraklarının büyük kısmı çöldür ve nüfusun tamamına yakını kıyı şeridinde yaşamaktadır. Libya’nın dört büyük kenti Başkent Trablus, Bingazi, Misrata ve Sirte’dir.

Libya bağımsızlığını kazanan ilk Afrika ülkesidir (1951). İtalya’ya karşı verilen bağımsızlık savaşının önderi Ömer Muhtar’dır. İtalyanların üstün silah ve asker gücüne karşı Ömer Muhtar liderliğindeki Libya direnişçileri, gerilla mücadelesiyle işgalciler karşısında galip gelebilmiştir. Buna “çöl savaşı stratejisi” de denmektedir. Muhtar, 1931 yılında İtalyanlar tarafından yakalanmış, tüm uzlaşma tekliflerini reddettiği için idam edilmiştir. 

Petrol rezervleri iştah kabarttı

1951de bağımsızlığını kazanın Libyanın ilk lideri Kral İdristir. 1920lerden bu yana İtalyanlara karşı direnişte olan Libyanın, bağımsızlığını kazandıktan sonra dış yardımlardan başka bir geliri yoktu. 1959 yılında ülkenin petrol rezervlerinin keşfedilmesiyle Libya bir anda bölgenin en zengin devletlerinden biri oldu. Ancak petrol geliri yoksul halka bir fayda sağlamadı ve kralın ailesi tarafından kontrol altında tutuldu. Bu durum monarşiye karşı halkta büyük bir öfkenin birikmesine neden oldu. Bu dinamiği arkasına alan Muammer el Kaddafinin öncülük ettiği ve ismini Cemal Abdülnasırın liderliğindeki “Hür Subaylar” hareketinden esinlenerek alan “Özgür Subaylar”, Kral İdris’in monarşisine karşı 1969 yılında bir darbe gerçekleştirdi. Kral İdrisin Türkiyede bulunduğu sırada yönetime el koyan Albay Kaddafi liderliğindeki yeni hükümet, monarşiye son vererek “cumhuriyeti” ilan etti. 

ABD Kaddafi’yi öldürdü

Libya da sosyal refahı yüksek bir toplum yaratan ve petrol kaynaklarının Libya halkından koparılmasını önleyen Muammer Kaddafi, “sömürgeci” olarak tanımladığı Batı ve özellikle ABDye olan karşıtlığını açıkça ilan eden ilk liderlerden biridir. İktidarı ele aldığında İtalyanın üsleriyle birlikte, Afrika kıtasındaki en büyük ABD üssünü kapattı. Daha sonraları bir nebze taviz verse de, Libya petrolünü millileştirdi ve gözünü ülkesinin petrol rezervlerine diken güçlere net bir şekilde meydan okudu. ABDnin başını çektiği Batı emperyalizmine karşı önce Arap Birliğini ardından da Afrika Birliğini önerdi. Afrika ülkelerine Libyanın olanaklarını açtı ve onları Batıya karşı güvenilir birer müttefik haline getirmek istedi.

Arap isyanları, Libya’da da siyasal bir alt üst oluşa neden oldu. Ülkeyi 40 yılı aşkın bir süredir yöneten Muammer el Kaddafi, “insancıl müdahale” söylemiyle başlatılan ancak on binlerce Libyalının hayatını kaybetmesine yol açan NATO müdahalesiyle devrildi ve doğduğu kent olan Sirte’de 20 Ekim 2011’de öldürüldü. Bir kabileler koalisyonu olan Libya, Kaddafi’nin ölümünün ardından siyasi istikrarını sağlayamadı. 

Libya Karıştı

2011’de Kaddafi’nin devrilmesi ile sonuçlanan iç savaş  sonrasında  şu anda Libya’da iki temel güç odağının ortaya çıktığını görmekteyiz. Bu güç odağının birincisi Tobruk merkezli bir yönetim olan ve başında General Hafter’in bulunduğu yönetim; ikincisi ise başında Başbakan Sarrac tarafından yönetilen Trablus hükümeti. Libya’nın bugün %93’ü Hafter ve ona bağlı güçler tarafından yönetilmekte iken Trablus’ta bulunan hükümet şu anda sadece Trablus’a sahiptir ve ülke topraklarının sadece%7’sini yönetmektedir. Hafter güçlerini destekleyen ülkeleri sıralamak gerekir ise bugün için başta ABD ve Rusya olmak üzere Fransa, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır gelmektedir. Trablus Hükümetini ise Türkiye ve Katar dışında destekleyen hiçbir ülke bulunmamaktadır.    

Doğu Akdeniz Faktörü                                                                 Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikasının karşısında bugün çok geniş bir karşıt blok oluşmuştur. Bu karşıt blok’u oluşturan ülkeler şunlardır: ABD, Rusya, Yunanistan, Mısır, İsrail, Kıbrıs Rum Kesimi, Ürdün, Suriye ve Fransa’dır. Doğu Akdeniz’de bu kadar geniş bir karşıt blok tarafından çevrilmiş olan Türkiye bu noktada Libya’da Trablus Hükümeti ile işbirliğine giderek hamle yapmak istemiş ve bunun sonucunda Trablus hükümeti ile geçen ay içinde ikili ekonomik münhasır bölge anlaşmasına imza koymuştur. Bu anlaşmanın imzalanması hukuki ve siyasi açıdan derin tartışmalara sebep olmuştur.

Zira Trablus hükümeti Birleşmiş Milletler tarafından tanınan bir hükümet olsa da Libya’da bugün devam etmekte olan iç savaş sebebiyle ülkenin sadece %7 sine hükmedebilmektedir. Ayrıca uluslar arası bir anlaşmanın Libya açısından kabul edilebilmesi için bugün Tobruk’ta bulunan ulusal Meclis tarafından kabul edilmesi gerekmektedir. İmzalanan bu ikili  anlaşma  Meclis tarafından kabul edilmemiştir. Bu gelişmeler üzerine Türkiye bugün için daha ciddi bir adım atarak Trablus hükümeti ile askeri bir anlaşmaya imza atmıştır. Trablus hükümeti bu anlaşma üzerinden Türkiye’yi kendisine destek olması adına Libya’ya çağırdığını ilan etmiştir. 

Riskler nelerdir?

Böylesine emperyal güçlerin cirit attığı  Libya’ya asker gönderilmesinin riskleri nelerdir uzmanlar diyor ki

 1) Trablus hükümetine dönük açıktan askeri bir desteğin verilmesi ve asker gönderilmesi durumunda Türkiye sıcak bir iç savaşın içinde kendisini bulacaktır.

2) Türkiye’nin Libya’da bir taraf olarak savaşa girmesi durumunda Hafter güçlerine destek veren ülkeler de Hafter güçlerine olan desteklerini arttıracaklar ve bunun sonucunda iç savaş çok daha kanlı ve sert bir hal alacaktır.

3) Türkiye’nin Libya’da böyle bir savaşa girmesi askeri açıdan büyük kayıplara sebep olabilir ve giderek bu askeri kayıplar artabilir.

4) Ekonomik açıdan zor bir dönemden geçen Türkiye için Libya’da yeni bir askeri cephe açmak ekonomik açıdan çok daha sıkıntılı süreçlerin yaşanmasına sebep olacaktır.

 5)Başta Rusya, ABD ve Fransa gibi büyük güçlerin özellikle Suriye’de Türkiye’ye dönük hamle yapmasına sebep olacaktır. 6) Trablus’un düşmesi durumunda Türkiye askeri, ekonomik ve siyasi açıdan Libya üzerinde bulunan tüm çıkarlarını kaybedecektir.

Çok karışık bir dönemden geçiyoruz.Böylesi durumlarda sağduyulu davranmak ve ülkenin çıkarlarını her yönden ele almak elzemdir.Mutlu vew aydınlık yarınlara… 07 Ocak 2020 Salı 21:48