Mustafa DAĞHAN


Gazeteciliğe bir de bu açılardan baksanız!

Gazeteci-Yazar Mustafa Dağhan'ın kaleminden...


Arafta kalmışız! Ne cennete ulaşabilen, ne de cehennemden kaçabilen, iki arada bir derede kalmış bir sektör…

TEHDİT EDİLDİNİZ Mİ HİÇ?

“Ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabildim!” sözünün hayat bulduğu bir mesleği icra etmek…

Şimdi gazeteciliği hafife alanlara, görmezden gelenlere, sıradanlaştıranlara iki çift lafım olacak:

Siz hiç hayatınızda 3-4 parçaya bölünmüş ceset gördünüz mü? Yıkılmış hayatlar veya kan revan içinde insanlar…!

Size 20-30 kişilik grup tarafından haber yüzünden linç girişiminde bulunuldu mu? Yaptığınız haberler yüzünden mahkeme kapılarında süründünüz mü? Sizi hiç birileri takip etti mi yada sokağınızda; işyerinizi, evinizi gözetleyen oldu mu? Tehdit edildiniz mi hiç? Her türlü iftira, dedikodu ve karalama kampanyasına uğradınız mı?  Her yerden engelenmeye çalışılarak ekmeğinizle oynadılar mı hiç?

Karşınıza çıkma cesareti gösteremeyip hırsını arabanızdan çıkaranlar oldu mu?

İYİ YAZARSIN YALAKA, ELEŞTİRİSİN DÜŞMAN

Hayatında bir kere bile kitap okumamış, hayatında bir tek başarısı olmayan insanlar, oturdukları yerden ahkam keserler;

İktidarı eleştirirsin ‘o muhalif’ derler, muhalefeti eleştirirsin ‘o iktidara yakın’ derler. İyi yazarsın, yapılan hizmeti anlatırsın ‘yalaka’ olursun. Kötü yazarsın, yapılan yanlışı söylersin ‘düşman’ kesilirler.

Görmezden gelirsin ‘sen de gazeteci misin?’ derler.

Birinin yada bir konunun üstüne gidersin ‘istediğini alamamıştır, ondan vuruyordur’ derler. Yapılan güzel işlerden övgüyle söz edersin, ‘onu besliyorlar, oradan nemalanıyor’ derler. Atmadıkları iftira, sıçratmadıkları çamur kalmaz. Derler de derler…

BİLMEZLER Kİ: KALBİMİZ SOĞUMUŞTUR, KANIMIZ DONMUŞTUR

Kimse bir defa bile teşekkür etmez, kimse bu adamlar nasıl ayakta kalıyor diye sormazlar, düşünmezler de… Yılda 2 defa 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü ve 24 Temmuz Basın Bayramında pışpışlar, iyi niyet temenilerinde bulunurlar, mesleğin zorluklarından dem vururlar, bitti…

Bizi dışardan bakarak yargılayanlar genelde kibirli, egolu, havalı tipler olarak addederler. Bilmezler ki: kalbimiz soğumuştur, kanımız donmuştur, sıtkımız sıyrılmıştır, donyağı gibi olmuşuzdur…

Siz nereden bileceksiniz bizim neler gördüğümüzü, neler yaşadığımızı, ne çarklardan geçtiğimizi...!

Topluma yansımayan ancak bizim bildiklerimiz, gördüklerimiz işte bizi bu hale getiriyor.

Ensest ilişkiler, swingerler, ahlaksızlıklar, kazalar, cinayetler, intiharlar, siyasilerin, bürokratların yaptıkları, bazı işadamlarının sevgilileri gibi gibi gibi…

BİZ SİZİN GİBİ BASİT DÜŞÜNEMİYORUZ

Elinizde, arşivinizde birçok belge, bilgi olmasına rağmen ruhunla nefsin arasında kalmak, adaletle zulüm arasında kalmak, kalbinle beynin arasında kalmak yani arafta kalmak ne demek bilemezsiniz!

Şimdi deyeceksiniz madem biliyorsun, madem belgelerin var neden yazmıyorsun?

İşte biz sizin gibi basit düşünemiyoruz da ondan, tüm dengeleri gözetmek zorundayız da ondan, toplumda infial yaratabiliriz de ondan, ahlaksızlık eden birinin ailesini, çocuklarını düşünürüz de ondan, hakkı, adaleti en iyi şekilde uygulamaya çalışırız da ondan…

Bize işte bu yüzden ‘demokrasinin olmazsa olmazları’ deniyor, işte bu yüzden gazeteciliğin saygınlığı ortaya çıkıyor. İşte bu yüzden gazeteciler toplum önderleridir, devletle vatandaş arasındaki köprülerdir. İşte bu yüzden gazetecilik zor bir meslektir.

BİRÇOK GAZETECİ YARI ÇATLAKTIR

Sizler ama genelde ‘korktuğu için yazmıyor!” dersiniz.

Size bir şey söyleyeyim mi? Cesur olmayan biri asla gazetecilik yapamaz. Yapsa da dikkate alınmaz, önemsenmez. Hatta yarı çatlaktır birçoğu, tahtası eksiktir birçoğumuzun…

Gazetecilik aynı zamanda toplumun ‘ayar’ mekanizmasıdır. İşini doğru yapmayan bir bürokratı çalışmaya zorlarız, verdiği sözü tutmayan, hizmet getirmeyen, yanlış işlere girişen, halka tepeden bakan siyasilere de ayar vermek, toplumsal ayarlara döndürmek bizim işimizdir.

BİZİ AYAKTA TUTAN ŞEYLER

Şimdi madem bunca sorununuz var be kardeşim, niye yapıyorsunuz bu işi diyebilirsiniz. Niye yapıyoruz söyleyeyim:

Gazeteciler bir kere memleket, vatan sevdalısı insanlardır. Davası, amacı olan insanlarız biz. Her esen rüzgarın karşısında savrulanların yapacağı bir iş değil gazetecilik.

Yaptığımız haberler sayesinde memlekete yapılmış bir hizmet, eksik bir şeyi, yanlış giden birşeyi düzeltmek, bir mazlumun ihtiyacının haberlerimiz sayesinde giderilmesi, haksızlıkların karşısında dikilmek, mazlumun yanında sımsıkı durmak, güç odaklarına sen yanlış yapıyorsun diyebilmek vb. birçok konu nedeniyle yapıyoruz bu mesleği…

Belki anlamakta güçlük çekiyorsunuzdur ancak bizi ayakta tutan şeyler, bizi güçlü kılan, diri tutan şeyler tamda bunlardır.   

BİZİ ALLAH KORUR, BİZİ HAYIR DUALAR KORUR

Bizi ne Valisi, ne Milletvekili, ne iktidarı, ne muhalefeti, ne emniyeti, ne savcısı, ne jandarması korur. Aksine ne bir işimizi görürler, ne bir ihtiyacımızı giderirler. İstisnalar hariç, Allah ellerine düşürmesin, ellerine düşersen eğer; ‘hah yakaladık şimdi’ diye el ovuştururlar. Bir vatandaşın kolaylıkla çözebileceği işi bize çözdürmezler, zorluk çıkartırlar, torpil, kayırma, destek asla yoktur. Varmış gibi, desteklermiş gibi, hallediyormuş gibi davranıp, fotoğraf karelerinde gözükürler ama asla var olmazlar. Asla sevmezler bizi, seviyormuş gibi davranırlar…

Velhasılı bizi Allah korur, bizi yaptığımız iyilikler korur, bizi yapılan hayır dualar korur.

Umarım bu yazım, bizi birazcık anlamanıza yardımcı olmuştur. Biraz empati yapmanızı sağlamışımdır umarım. Mesleğin zorluğunun sadece bedensel ve psikolojik yorgunluk, sadece geçinme derdinin olmadığını, birçok farklı konuyla da başetmek zorunda kaldığımızı umarım anlamışsınızdır.

Sevgiyle kalın, sevgi herşeydir…