8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kadınların insan hakları temelinde, siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesi için ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlandığı bir gündür. O halde tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu, başarıları daim olsun.
Tarihsel sürece baktığımızda, ne zaman kutlanmaya başladığı, neden 8 Mart olduğuna dair şu bilgiler ışık olabilir:
- 8 Mart 1908'de ABD'nin New York kentinde kadın işçilerin öncülüğünde sendikal haklar ve kadınlara oy hakkı talepleriyle miting düzenlenmesi,
- 1910 tarihinde Danimarka'da Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı'nda, bundan böyle her yıl bir "Kadınlar Günü" düzenlenmesi önerisini getirmesi ve önerinin kabulü,
- 8 Mart gününün seçilmesine kaynaklık eden olay olarak ise, Rusya'da Çarlığa son veren 1917 Şubat Devrimi'nin Gregoryen takvime göre 8 Mart günü kadınların protesto eylemleri ve grevleri ile başlamış olması,
- Yine 8 Mart 1857'de ABD'de bir tekstil fabrikasında grevci kadın işçilere polisin saldırması, işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin kurulan barikatlar nedeniyle kaçamamaları sonucunda 120 kadın işçinin ölmesi…
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü 1975'te Birleşmiş Milletler tarafından kutlanmaya başlandı.
1975 yılında "Birleşmiş Milletler Kadın On Yılı" ilan edildi.
- Dünya Kadınlar Günü, Türkiye'de ilk kez 1921'de gündeme getirilse de Birleşmiş Milletler üyeliği kapsamında 1975 yılında Türkiye'de de "Kadın Yılı Kongresi" yapıldı.
Bir yerde bir yol açılmışsa, birileri mutlaka onun bedelini ödemişlerdir. Ben de bir kadın olarak eğitim hayatında, çalışma hayatında, siyaset arenasında, aile hayatında, bilim ve kültürde yolu açan tüm kadınlara ve tüm erkeklere teşekkürü bir borç bilirim.
Türk geleneğinde tarihsel süreçte kadına bakış;
Türk kültür ve devlet geleneğinde, kadının tarih boyunca sadece sosyal hayatta değil siyasi hayatta da önemli rol oynadığını görürüz.
Bilge Kağan’ın anası, devletin kuruluşunda etken olan en önemli insanlar arasındadır. Bilge Kağan kitabesinde: “Tanrı Türk milleti yok olmasın diye babam İl-teriş Kağan ile anam İl-bilge Hatun’u yükseltti” ifadesi, Türk kültüründe kadının siyasi ve toplumsal değerinin ne kadar yüksek olduğunu göstermeye kafidir.
İlk kadın hükümdar olarak ifade edilen İskit Kraliçesi Tomris Han, eşinin ölümünden sonra “Pers kralına boyun eğmeyen” cesur bir Türk kadın hükümdar olarak geçer kaynaklarda. Tomris Han, Perslerle olan savaşında oğlunu kaybetmesine rağmen, analık ve duygusallıkla değil, stratejik ve savaşçı gibi davranarak, 200 bin kişilik pers ordusunu darmadağın etmiştir. Bir Türk kadınının damarlarındaki asil kan, nerede duygularıyla nerede hakim ruhuyla yol alacağını bilir.
Kırgızların Manas destanlarında, kadın evin koruyucusu olarak ifade edilir.
Eski Türklerde kadınların mal, mülk sahibi olabildiklerini, at sürülerine sahip olduklarını Çin elçisi Vang Yen Tö’nün seyahatnamesinden öğrenmekteyiz.
Tarihte devlet başkanlığı yapan ilk kadınlar da Türklerden çıkmıştır.
Örneğin, Bunu Kutluk Türk Devleti’nde Türkan Hatun’un, Delhi Türk Devleti’nde ise Raziye Sultan’ın devlet başkanı olduğunu biliyoruz.
Türklerin İslamiyet’e girmesi ile birlikte kadına verilen önem daha da artmıştır. Hz. Peygamberin “Sizin hayırlınız, kadınlarına hayırlı olan (iyi davranan)dır. "Kadınlara ancak kerîm olanlar ikrâm ederler (değerli olanlar değer verirler); onlara kötülük edenler ise leîm (kötü) kişilerdir." Hadisi şerifi, dinimizin de kadına verdiği değeri göstermesi bakımından önemlidir.
Hz. Peygamberin aile hayatında da yaşantımıza ışık tutan durumlar vardır. Günümüz toplumlarında bile yaş farklarının konu edildiğini, kadının çalışmasına kısıtlama getirildiğini varsaydığımızda, Peygamberimizin yüz yıllar öncesinde kendisi 25 yaşında iken, 40 yaşındaki Hz. Hatice ile izdivacı, Hz. Hatice’nin ticaretle iştigal etmesi, yine eşlerinden Hz. Zeyneb’in de dericilik ile iştigal etmesi bizlere
Selçuklularda hatunların emrinde divanları da bulunuyordu. Buna “Hatun Divanı” adı verilmiştir. Bu divana sahip hatunlardan birisinin Melikşah’ın eşi Terken Hatun olduğu bilinmektedir.
Osmanlı döneminde kadınlar, genel olarak devlet meselelerine uzak yaşasalar da, devlet işlerine ismini kazıyan Hürrem Sultan, Mihrimah Sultan, Kösem Sultanın şanı da unutulmaz.
Osmanlı Devleti’nde kadın haklarıyla ilgili hareketler II. Meşrutiyet’ten sonra görülmeye başlanmıştır. Tanzimat dönemi ile birlikte Türk kadınlarının devlet ve toplum içerisindeki rollerinde önemli değişiklikler yaşanmış, edebiyatçı ve aydınların da bunda çok etkileri olmuştur.
Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren ilk yasal düzenleme 1934 yılında yürürlüğe girdi. Böylece Gazi Mustafa Kemal, pek çok Avrupa ülkesinden önce, kendi ülkesindeki kadınlara demokratik hakların verilmesini sağlamıştır.
AK Parti tarafından kurulan hükümetler döneminde de kadının toplumsal statüsü konusunda önemli yasal ve kurumsal düzenlemeler yapılmış, halkın kadın hakları konusunda bilinçlenmesine, siyasette ve ekonomide kadının görünürlüğünün artmasına katkıda bulunulmuştur. Milletvekili seçimlerinde, belediye ve il genel meclisi üyeliğinde kadın kotaları ile kadın seçmenin temsili artırılmıştır.
Ak Partinin, kadının kamusal yaşama katılımının özendirilmesi için gerekli tüm önlemler alınacaktır, söylemi ile çıktığı yolda, adeta kadının toplumsal konumu yeniden şekillenmiştir. Kadınların partiye üye olmalarının ve siyasette faal rol oynamalarının yolu açılmıştır. Yine 5,5 milyonu aşan kadın üye sayısı ile Ak Parti, kadın temsiline azami değeri verdiğini ispat etmiştir.
Geçmişten günümüze ana hatlarıyla bir bakış oluşturmaya gayret ettim.
TÜİK-2020 verilerine göre, Türkiye nüfusunun yüzde 50,1'ini erkekler, yüzde 49,9'unu kadınlar oluşturuyor. Demek ki bir elmanın yarısı erkek ise, diğer yarısı da kadındır. Toplum olarak erkek ve kız çocuklarımıza aynı fırsat eşitliğini sunmalıyız. Bu, hepimizin üzerinde toplumsal bir sorumluluktur. Bunun farkında olmazsak, kadının başarılarını konuşmaktan ziyade, kadın cinayetlerini konuşur hale geliriz.
Erkek egemen bakıştaki, kadının koklanacak, koparılacak bir çiçek olduğu fikrinden uzaklaşmalı; kadının evi yuva yapan, azı çok yapan, sevk ve idarede erkek ile omuz omuza olan, naif olduğu kadar dirayetli yapısının farkına varmalıyız.
Kadın; anadır, kardeştir, yardır, yol arkadaşıdır. Şairin (H.Nihal Atsız) dediği gibidir kadın; “Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince…”
Ozanın(Neşet Ertaş) dediği gibidir kadın: “Ulu arıyorsan analar ulu. Sevmişiz gönülden, olmuşuz kulu. Analar insandır, biz insan oğlu…”