Hiç şüphesiz, en değerli varlıklarımız çocuklarımız…
Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın iyi bir eğitim almalarını sağlamak ise iyi birer ebeveyn olarak asil görevimiz.
Dünyada ve ülkemizde her geçen gün kadınların iş dünyasında yerini almasıyla birlikte aileler, çocuklarına gereken vakti ayırabilmekte zorlanmaya başladılar.
Kreşler kurtarıcı olarak hayatımızdaki yerini almaya başlarken önemleri de gün geçtikçe daha çok anlaşılmaya başladı.
Özellikle eşlerin birlikte çalıştıkları aileler için adeta boşlukları doldurulamaz bir gereksinim halini aldı. Günümüzden örnek vermek gerekirse, pandemi sebebi ile kreşler eğitime kısa süre ara verdi.
Bu durum ise çalışan anne-babaların çözüm arayışlarına neden oldu. Geçirdiğimiz süreç okul öncesi eğitimin önemini ve gerekliliğini bir kez daha fark etmemizi sağladı.
Çocuk gelişimi; anne karnında başlayıp, temel eğitim dönemine kadar olan süreyi kapsar. Çocuğun doğduğu günden temel eğitime başladığı güne kadar geçen yılları kapsayan ve çocukların daha sonraki yaşamlarında önemli rol oynayan bedensel, psikomotor, sosyal-duygusal, özbakım, bilişsel ve dil gelişimlerinin büyük ölçüde tamamlandığı, kişiliğinin şekillendiği ve çocuğun devamlı olarak geliştiği bir süreçtir. 3 yaşına kadar bir çocuğun beyni, bir yetişkininkinden 2,5 kat daha fazla çalışır.
Yapılan tüm uluslararası araştırmalar ve uygulanan testler göstermektedir ki, erken çocukluk adı verilen 0-6 yaş grubu çocuğun en hızlı geliştiği dönemdir.Beyin gelişiminin büyük bir bölümü 0-4 yaş arasında tamamlanır.
Erken çocukluk eğitimi insan gelişiminin başlangıç noktasıdır. Bu dönemindeki deneyimler beynin çalışma biçimi için belirleyicidir.
Okul öncesi eğitimi almış çocukların akademik programlarda başarı düzeyleri daha yüksek ve 1.sınıf eğitimine daha hazır başlamaktadır. Kendine güveni bu yaşta kazanır. Bu nedenle, çocuğun küçük yaşlarda sağlıklı ve verimli bir ortamda gelişimini sürdürmesi önemlidir. Eğitimin sağlam temeller üzerine kurulmasında ve insanların ileri yaşlarındaki başarılarında okul öncesi eğitimin rolü bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Eğitimi ağaca benzetirsek kökleri de okul öncesi eğitim olur.
İtalyan bilim insanı ve eğitimci, Montessori Metodu’nun kurucusu olan Maria Montessori’nin ‘Hayatın en önemli dönemi üniversite çalışmaları değil, doğumdan altı yaşa kadar olan süredir. Çünkü bu, bir çocuğun gelecekte olacağı yetişkini inşa ettiği dönemdir. Sadece zeka değil, insanın bütün mümkün becerileri bu dönemde oluşur. Hiçbir yaşta çocuk, zekice bir yardıma, bu dönemde olduğu kadar ihtiyaç duymaz’ sözünden yola çıkarak okul öncesi eğitim döneminin önemine örnek verebiliriz.
Ana kucağındaki yoğun ilgi ve şefkatten sonra, anaokulu ortamı çocuk için dünyaya açılan yepyeni bir penceredir. Toplumun temel yapısını oluşturan saygı-sevgi, paylaşma-işbölümü, sorumluluk, sosyal çevre ile iletişim açısından çocuğu geleceğe hazırlayan en güvenilir ortam olan okul öncesi eğitim, artık anne-babanın yalnız başına başarabildiği bir konu olmaktan çıkmış durumdadır. Aile içi desteğin tek başına yetmediği, çocuğun kendi yaşıtlarına ihtiyaç duyduğu süreçtir.
Okul öncesi eğitim, aile-öğretmen iletişiminin en sık olduğu yaştır. Bu yaş grubunda eğitim süreci, öğrenci-öğretmen-veli üçgeninden oluşur. Bu birliktelik ne kadar sağlıklı ve bilinçli olursa çocuklarda o oranda sağlam bir kişilik kazanır. Bu çağda ebeveynlerin tutum ve yaklaşımları son derece önemlidir.
Ebeveynler güzel bir evim, güzel bir arabam olsun diye değil; güzel ahlaklı, iyi huylu, terbiyeli, saygılı ve hayırlı evlat yetiştirme yarışında olmalıdırlar. Unutmayalım; En güzel yatırım çocuğumuza yaptığımız yatırımdır.
‘Çocuklar donmamış beton gibidir, üzerlerine ne düşerse izi kalır.’
Haim Ginott
Çocuklarımızın üzerinde iyi izler bırakabilmemiz temennisiyle…