Mizah ya da fıkra denince akla ilk gelen isimlerden biri şüphesiz ki Nasreddin Hoca’dır.
Nasreddin Hoca fıkraları, eğitsel özellikleri sebebiyle gerek derslerde gerekse çocuk kitaplarında kullanılmaktadır. Nasreddin Hoca, fıkralarıyla Türk toplumunu güldüren, güldürürken düşündüren tarihi bir kişiliktir.
Yaşlısından gencine kimden bir Nasreddin Hoca fıkrası anlatması istense herkes duraksamadan anlatabilir. Nasreddin Hoca, Türkçe konuşan pek çok toplumda adeta halk zekâsının simgesi olmuştur.
Türk halk düşüncesi, dünya görüşü, hayat anlayışı, yaşam felsefesi, birey ve toplum ilişkisi, devlet görüşü, gerçeklere bakış tarzı, Nasreddin Hoca fıkralarında ince bir mizahla ortaya serilmektedir.
Bunlardan biri olan "Parayı Veren Düdüğü Çalar" fıkrasından çıkarılan anlayış genel olarak, ancak karşılığını verdiğinde bir şeye sahip olunabileceğini belirten ifadelerdir.
Bu ifadelerden bazılarında “Bedelini ödemediğimiz hiçbir şey bizim olamaz”, “Her şeyin bir bedeli vardır”, “Bir şey istersek para vermeliyiz”, “Bir şey almak istersek karşılığını vereceğiz”görüşlerine ulaşılır.
Para harcayan kimse istediğini elde edebilir. İş yapabilir, yaptırabilir; satın alabilir, aldırabilir; hemen her istediği maddî şeye kavuşması mümkündür.
Türk Dil Kurumu'na göre parayı veren düdüğü çalar atasözünün anlamını ‘parayı veren kişinin dünyada her istediğinin yapabileceği’ şeklinde kısaca tabir etmek mümkün.
"Paranın açamadığı kapı yoktur " sözü ise bu fıkradaki düşünceyi desteklemektedir.
Para harcayan kimse her kapıyı açabiliyorsa, iş yapabiliyor ve yaptırabiliyorsa düdüğü çalar. Para harcamayan, parası olmayan, iş yapmayan ya da yaptıramayanlar; Çocuklar.
O düdüğü çalamayanlar...
Unutmayalım ki maddi imkanlar hiç bir çocuğun elinde değildir. Parayı veremeyen çocuklar da düdüğü çalabilsin..!