Seda SEÇER


Şu çocukluk hiç bir yere gitmiyor

Çocuk Gelişimi Uzmanı ve Okul Öncesi Öğretmeni Seda Seçer'in kaleminden...


İnsan karakterinin, hamur gibi yumuşacık şekillenmeye başladığı yıllar olan çocukluk yıllarında ister kasıtlı, ister kazayla da olsa çocuğun yaşadığı normal dışı olayların yaşamında izler bırakarak farklı tahribatlar yapması durumu yetişkinlik dönemindeki yansımaların sebebi olabilir ve yansımalar travmalara dönüşebilir. Bu travmalar zaman zaman ömür boyu sürecek fobileri ardında bırakır.

Son zamanlarda epey konuşulan Masumlar Apartmanı, Kırmızı Oda vb.dizilerin verdiği mesaj şu:

Çocukluk dönemi insan hayatının en önemli dönemidir. Bu dönem tüm hayatımızı şekillendirir. Budizilerde çocukluk anılarına dönmeleri, yaşananları hatırlamaları ve bugünki hayatlarına o günlerin yansımaları ele alınıyor. Geçmiş travmalar ve zorlu bir çocukluk döneminin ruh sağlığı üzerindeki etkilerini görüyoruz. Obsesif ve depresif bir anneyle büyüyen dört kardeşin hepsi de farklı şiddetlerde farklı ruhsal bozukluklara sahip.

Herkesin doğduğu, büyüdüğü ev onunla ilgili çok şey anlatır. “Bana çocukluğunu anlat “cümlesinin sorulma sebebi de budur. Bazı uzmanlar bu sorunun cevaplarından yola çıkarak sorunu anlar ve çözüm yolu oluşturur.

Yine bir diziden örnek verecek olursak hepimizin bildiği “Çocuklar Duymasın” dizisinde Meltem karakteri eşi Haluk ile ilgili problemlerini görüşmek için Psikolog Sinan Bey’e gider. Sinan Bey, Haluk’un çocukluğuna inilmesi gerektiğine karar verir ve Haluk karakteri bir türlü psikoloğa gitmeye ikna olmaz.

Bunun sonucunda psikolog Sinan Bey farklı kılıklara bürünerek çocukluğunu öğrenebilmek için Haluk’a yaklaşmaya ve iletişim kurmaya çalışır. Çünkü yetişkinlik dönemleri çocukluk dönemlerinden izler taşır.  İzlerin iyi yer etmesi için başta ‘sevgi’ gerekir. Çocuğamutlaka anne – babasınınsevgi göstermesi gerekir. Dizide geçen “Seni dünyaya getirenler sevmediyse eğer, tüm dünya seni sevse de sevgisiz hissedersin.”

Alıntısından yola çıkarak–sevginin ve sevgi göstermenin- son derece önemli ve gerekli olduğunu vurgulamış olayım.Çocuğa sevginin belli edilmediği durumlarda çocuk kendisini değersiz ve özgüvensiz hissedecektir. Yemeye, içmeye, proteine ihtiyacımız olduğu gibi aynı şekilde sevgiye, saygıya da ihtiyacımız var.

Mesela literatür,“sevdiğiniz kişiye, sevdiğinizi söyleyin” diyor. Sevgiyi saklamak değil,göstermektir beceri. Sevgiyi göstermemek ya da sevmemek de şiddet türüdür; Duygusal şiddet. Bunlar aslında bizim inancımıza uymayan şeyler.

Hz. Muhammed’in hayatına baktığımız zaman duygularını açıkça ifade etmiştir, sevgi ile yaklaşmıştır. Duygusal ve fiziksel şiddet, sevgisizlik İslam geleneğinde yoktur.

Şiddetin her türlüsünü yaşamak ya da şahit olmak travma sebebidir. Çocukluk çağı travmalarının hayat boyu etkisi olabilir. Fakat bu,çocuk zorlu bir deneyim yaşadığında bundan hayat boyu duygusal olarak yaralanacak demek değildir.

Yetişkinler uygun müdahalelerde bulunarak, çocuğun travmatik deneyimlerden daha etkin bir şekilde kurtulmasına yardımcı olabilirler. Ancak çocuk travmayla uğraşırken ne zaman profesyonel bir yardıma ihtiyacı olabileceğini bilmek de önemlidir.

Erken müdahale, çocuğun travmanın devam eden etkilerini bir yetişkin olarak yaşamasını engelleyebilir. Çocukluğumuz peşimizdedir. Şairin de dediği gibi: “Gökyüzü gibi bir şey şu çocukluk hiç bir yere gitmiyor. Edip Cansever

Çocuklarımıza, çocukluklarını yaşatalım. Sevelim, koruyalım. Güzel anılar bıraktıralım.